Evet biliyorum uzun süredir yazamadım ama merak etmeyin 2016 ile birlikte yazılarımı bir bir sıralayacağım. Tabii, Viyana ile ilgili yazıları bile hala bitirmediğim için bana güvenmiyor olabilirsiniz ama 2016 ile birlikte bütün kanılarınızı değiştireceğim. 🙂
Bir süredir kendimi yurtdışında yerel halktan tavsiyelerini aldığım kitapları okumakla meşgul ediyordum. Hürriyetle yaptığımız röportajda da söylediğim gibi, çok gezen mi yoksa çok okuyan mı bilir klişesini görmezden gelip en iyisi ikisini birlikte yapmak! O yüzden gezmeksanattır dedik yea…
Nedense hep bir yazı yazacağım zaman bu mark zukerberk ile ilgili bir habere denk geliyorum. Daha önce bir yazımda bahsetmiştim bundan ama tekrardan söyleyeceğim. Mark zukerberk’in 2014 için koyduğu bir amaç Çince(mandarin) öğrenmekti ve bunu bize Çin’de Tsinghua Üniversitesi’nde konuşma yaptığı bir konferans sırasında gösterdi. Bu seneki amacı da her hafta bir kitap okumakmış ve okuduğu kitapları da feysbuk üzerinden açtığı bir sayfada paylaşacağını duyurmuş. Saygılar buradan mark abimize diyorum.
Bu kadar konuştum, gel gelelim ki benimde bu ilk kitap önerim olacak. Ayrıca, acayip ince bir kitap! Diyebilirsiniz ki, tembel ilkokul çocuğu gibi en ince kitabı seçmişsin! Bende sizi alıştırmak için öyle yaptım diyerek cevabımı yapıştırıyorum! 🙂
Kitap 80 sayfa ve gerçekten bir akşamda bile okumanız muhtemel!
Edita Morris Ablamızın yazdığı bu kitapta Nagazaki’ye atılan atom bombasından yanan bir Japon delikanlısıyla, Vietnam’da napalm bombalarından yanmış bir genç kız arasındaki mektuplarla başlayan arkadaşlık anlatılıyor.
Bu ablamızın, Hiroshima adına kurduğu Barış ve Kültür Vakfı bile var. Tabii yaşadığı dönemde çok daha fazla etkilenmesi de normal, 1902 – 1988 arası. Bizse bu atom bombalarının hep Japonların çalışkanlığına dair bir etkisi olduğuna dair şeyler öğrendik küçükken. Atom bombası atılan yerleri ilkokul çocuklarına gösterdiklerini ve çalışkan olmazlarsa ülkelerinin ne duruma gelebileceğinin farkında olmalarını isteyen bir Japon eğitiminden haberdar olduk. Hiroshima doğumlu ve orada yaşayan Japon arkadaşıma sorduğumda ise o ilkokulda iken böyle bir şey yapmadıklarını söyledi. Tabii bir kafa karışıklığı olmadı değil.
Kitaptan öğrendiğim küçük bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum, bana ilginç gelmişti.
Atom bombası atıldıktan sonra hayatta kalan Japonlar kendilerini yaşayan bir ölü, bir nevi hayalet olarak görüyorlarmış. Bu nedenle atom bombası yüzünden yaşamlarını kaybeden anne babalarının resimlerini aile mihrabına koyarken kendi resimlerini de koyuyorlarmış.
İşte böyle bir kitap, yaşananların fazlasıyla üzücü olduğunu rahatlıkla hissedebiliyorsunuz.
Mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir yeni yıl diliyorum. Hemen bir 2016 yapılacaklar listesi yapıp uygulamaya koymanız dileğiyle! Pazartesi başlayıp salı günü biten diyetler gibi olmaması en büyük temennim! 🙂